15 Aralık 2009 Salı

Timberwolves Kötü Isırdı

Timberwolves

Kötü Isırdı

Beş maçlık bir Doğu Yakası turundan önce, Utah Jazz evindeki son maçı da kazanıp moralli bir şekilde deplasmana gitmek istiyordu. Evinde San Antonio, Orlando ve Los Angeles Lakers gibi rakipleri yenen Jazz, şok bir yenilgiyle evindeki seriyi noktaladı. Minnesota Timberwolves karşısında 108-106 kaybeden ev sahibi, rakibinin bu sezon aldığı dört toplam galibiyetlerden ikisinde yenilen taraf oldu. Timberwolves geçen sezon sonunu da sayarsak, ikisi deplasmanda olmak üzere Jazz karşısındaki galibiyet serisini üç maça çıkardı.

Timberwolves'da maçın bitimine üç saniye kala takımını galip getiren basketi atan çaylak oyun kurucu Jonny Flynn 28 sayı, 1 rebound, 5 asist, 1 top çalma ve 4 top kaybıyla takımının en skorer ismi olurken, konuk takımın iki uzunu Al Jefferson (23 sayı, 12 rebound, 3 asist, 1 blok, 3 top kaybı) ve Kevin Love (11 sayı, 14 rebound, 2 asist, 1 top çalma, 1 blok) da double-double yaptılar. Corey Brewer ise 22 sayı, 5 rebound, 4 asist, 2 top çalma, 2 top kaybı ekledi. Timberwolves reboundlarda 48-36 üstünlük sağlarken, Jazz de boyalı alandan atılan sayılarda 50-44 üstün olan taraftı.

Ev sahibi reboundlardaki dezavantajının yanı sıra maçı serbest atış çizgisinden de kaybetti denilebilir. Jazz maçı % 56.8 serbest atış yüzdesiyle tamamlarken tam 16 serbest atış kaçırdı (21/37). Deron Williams 38 sayı, 3 rebound, 13 asist, 2 top çalma ve 1 top kaybıyla maçın en skorer ismi oldu. Williams gibi double-double yapan diğer bir isimde Carlos Boozer (14 sayı, 14 rebound, 3 asist, 2 blok, 4 top kaybı). Milli yıldızımız Mehmet Okur 13 sayı, 4 rebound, 2 asist, 1 blok ve 3 top kaybıyla maçı tamamladı. Maçta 27:13 dakika süre alan Memo 5/9 genel şut ve 2/5 üçlük ile maçı tamamladı.

Jazz de bench'ten gelen Paul Millsap 13 sayı, 3 rebound, 1 top çalma, 3 blok ve 1 top kaybıyla çift hanelere ulaşan son isim oldu. Sezonun ilk 23 maçını kaçıran Kyle Korver 13:05 dakika süre aldı ve 0 sayı, 1 rebound, 2 asist ile oynadı. Andrei Kirilenko da uzun bir aradan sonra ilk kez forma giyebildi ve maçı 8 sayı, 2 rebound, 1 asist, 1 top çalma ve 1 top kaybıyla tamamladı. Üçüncü çeyrekte Williams dışındaki Jazz oyuncuları kullandıkları 12 serbest atıştan sadece birini sayıya çevirebildi. Jazz'ın Doğu Yakası turu New Jersey deplasmanıyla Perşembe gecesi başlıyor.

10 Aralık 2009 Perşembe

Sıcak Utah Şova Devam Ediyor

Sıcak Utah Şova Devam Ediyor

Utah Jazz son iki maçı farklı kazanırken, % 60.0'ın üstünde genel şut ile maçı tamamlamışlardı. Memphis Grizzlies karşısında belki % 60.0'ı bulamaladılar ancak takım olarak % 58.4 genel şut ile oynayarak maçı 120-93 kazanmayı bildiler. Galibiyet serisini üçe çıkaran ev sahibi bu maçları ortalama 21.0 sayı fark ile kazandı. İlk yarı bittiğinde Milli yıldızımız Mehmet Okur hariç ilk beş başlayan tüm Jazz oyuncuları çift hanelere ulaşmıştı. Erken faul problemine giren Memo göğsüne aldığı dizden sonra göğsündeki ağrılardan dolayı sadece 15:21 dakika oynayabildi.

Jazz Deplasmanda Yine Kayıp

Jazz Deplasmanda Yine Kayıp

Utah Jazz bu sezon ilk kez Kuzeybatı Grubunda yer alan bir rakibine kaybetti. NBA'in en az galibiyet alan takımı olarak dikkat çeken Oklahoma City Thunder karşısında zaten deplasmanı sevmeyen, ve Carlos Boozer, Paul Millsap ve C.J Miles'dan yoksun Utah Jazz'ı görünce, yedinci galibiyet için altın bir fırsat yakaladı. Daha önce deplasmanda Washington Wizards'a sezonun ilk galibiyetini tattıran, New York Knicks, Chicago Bulls, Charlotte Hornets, Milwaukee Bucks gibi galibiyet yüzdesi %50.0'nin altında olan takımlara yenilen Jazz, bu kez de Thunder'a 114-93 boyun eğdi.

Maça çok daha konsantre olan, maçı daha çok isteyen ev sahibi reboundlarda Jazz'e 48-26 fark attı. Jazz'ın deplasmanda mağlubiyet serisi beş maça ulaştı. Thunder'da üç oyuncu 20 sayı veya üstünde atarken, Nick Collison (13 sayı, 11 rebound, 1 asist, 1 top çalma, 2 top kaybı) ve Nenad Krtsic (14 sayı, 11 rebound, 1 asist, 2 blok, 4 top kaybı) double-double yaptılar. Son 20 maçta ilk kez % 50.0 galibiyet yüzdesini aşmış bir rakibi yenen Thunder'da Jeff Green (23 sayı, 8 rebound, 2 top kaybı), Russell Westbrook (22 sayı, 2 rebound, 7 asist, 3 top çalma, 1 top kaybı) ve Kevin Durant (21 sayı, 9 rebound, 4 asist, 2 top çalma, 1 blok, 6 top kaybı) skor gücünü sırtlayan isimler oldular.

Utah Jazz de sadece iki ilk beş oyuncusu çift hanelere ulaşırken, Deon Williams 25 sayı, 2 rebound, 6 asist, 2 top çalma, 1 blok ve 1 top kaybıyla maçın en skorer ismi oldu. Andrei Kirilenko 12 sayı, 1 rebound, 4 asist, 1 top çalma, 1 blok ve 3 top kaybıyla maçı tamamladı. Milli yıldızımız Mehmet Okur is 9 sayı, 9 rebound, 4 asist, 1 top çalma, 2 top kaybıyla maçı tamamlarken, dokuz maçtan sonra ilk kez çift hanelere ulaşamadı. Jazz'ın en çok rebound alan oyuncusu olan Memo'nun, en çok rebound alan oyuncu olmayı başardığı son dört maçın üçünü Jazz kaybetti.

Üç ilk beş oyuncusundan yoksun olan Jazz de bench'ten gelen üç oyuncu, Kyle Korver (14 sayı, 4 rebound, 2 asist, 1 top çalma, 2 blok), Kosta Koufos (14 sayı, 5 rebound, 1 asist, 1 top çalma) ve Matt Harpring (10 sayı, 2 rebound) çift hanelere ulaştı. Thunder bench'inden gelen ve çift hanelere ulaşan ikinci isim de Earl Watson (11 sayı, 2 rebound, 2 asist, 2 top kaybı) oldu. En son NBA'de double-double'ını 16 Nisan 2006'da gerçekleştirmiş olan Krstic ise ev sahibinin bench'ten gelen en skorer ismi oldu. Jazz bir gün aradan sonra deplasmanda Memphis Grizzlies'e konuk olacak. Bu arada sakat olan Paul Millsap'in dizinin MIR'ı çekileceği açıklandı.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Mehmet Okur Kimdir ?

MEMO: İLK YILLAR

Baba(Abdullah)-Memo-Anneanne(Fatma)-Anne(Nimet)

İstanbul'dan Bursa'ya uzanan yolda küçük bir sahil kasabası olan Yalova'da, 26 Mayıs 1979'da doğdu Abdullah ve Nimet Okur'un tek oğulları Mehmet Okur. Okur çiftinin ilk çocuğu, Mehmet'ten 7 yıl önce, 1972'de doğan kızları Yasemin'di. Mehmet'ten 7 yıl sonra, 1986'da ise çiftin ikinci kızı Seda dünyaya geldi. Bu beş kişilik ailenin kökleri ise bir taraftan Bosna'ya ve diğer taraftan ise günümüzde büyük bir bölümü Gürcistan sınırları içerisinde bulunan büyük Kafkasya'ya ve Ukrayna'ya dayanıyordu. Mehmet Okur'un ismini aldığı kişi olan büyük büyük babası Mehmet Bey, Bosna-Hersek'te imamlık yaparken Türkiye'ye, Adapazarı'na göç etmiş. Onun oğlu Mahmut ise Zehra adında bir kızla evlenmiş ve Abdullah'ı dünyaya getirmişler. Nimet Okur'un ailesi ise dünyanın farklı bölgelerinden gelmişler. Annesi Fatma Hanım Ukrayna vatandaşı iken, babası Süleyman Baştimur ise bir Kafkasyalı imiş. Kısacası Abdullah ve Nimet Okur'un kaderlerini birleştiren ve bir aile kurmalarını sağlayan, dünyanın farklı bölgelerinden Türkiye'ye göç eden ve onları burada dünyaya getiren ataları olmuş. Onlara göre sahip oldukları genler, birlikte yarattıkları yeni jenerasyonun geleceğinde büyük etkiye sahip. Örneğin Mehmet'in sahip olduğu güç ve dayanıklılık büyükannesi Fatma'nın kişiliğinin mükemmel bir yansıması niteliğinde. Halen hayatta ve sağlıklı olan Fatma, gençliğinin büyük bir bölümünü II. Dünya Savaşı sırasında Polonya'daki Alman toplama kamplarında geçirmiş. Bugün Ukrayna olarak adlandırılan topraklarda gerçekleşen Nazi istilası sırasında esir alınan Fatma Hanım tam anlamıyla cehennemi yaşamış. Çoğu günler kuru bir ekmek parçası ile yaşamını devam ettirmek zorunda kalmış. Ancak hayatta kalacak kadar zeki ve dayanıklıymış. Kısa zamanda Almanların çoraplara ve saçlara ekstra dikkat ettiğini fark eden Fatma Hanım, çoraplarını olabildiğince temiz ve saçlarını mümkün olduğunca toplu tutmuş. Bu sayede ve kampta görevli onbaşıya ölmüş olan kızını hatırlatıyor olmasının da sayesinde Fatma Hanım kampta diğer mahkumlara oranla çok daha özgür hareket etme şansını yakalamış. Kampı çevreleyen dikenli tellerin altından gizlice geçerek ve nöbetçileri atlatarak kampın yanındaki patates tarlasına giderek patates toplayan Fatma Hanım, büyük zorluklarla taşıdığı patatesleri kamptaki kömür ocağında pişirerek diğer mahkumlara dağıtacak kadar cesur, akıllı ve merhametliymiş. Gerçek bir beyefendi olan Süleyman Baştimur ise Akdeniz Olimpiyatları'nda güreş dalında şampiyonluğa ulaşan bir sporcuymuş. Müthiş bir güreşçi olan Süleyman Bey hiç kuşkusuz farklı koşullar altında sonraki yıllarda Dünya ve hatta Olimpiyat şampiyonu olabilecek yeteneğe de sahipmiş.

Abdullah Okur, ailesi buraya taşındıktan sonra Yalova Belediyesi'nde çalışmaya başlayan bir memurdu. İş konusunda oldukça becerikli olan Abdullah Bey, ucundan tuttuğu her işin altından kalkabilen ve ailesi için her zaman elinden gelenin en iyisini yapan bir adamdı. Sıfırdan başlamak hiçbir zaman kolay olmadı. Diğer birçok göç etmiş aile gibi Okur'lar da hayata sıfırdan başlamak zorunda kalmışlardı. Bu nedenle de Mehmet ve kız kardeşleri için hayatın ilk yılları pek de kolay olmadı. Mal varlıkları yoktu, ancak aile içerisinde her zaman sevgi ortamı hakimdi ve aile üyeleri birbirlerine destek olmak konusunda fazlasıyla cömertti.

Nimet Okur büyük kızları Yasemin'i de, Mehmet'i de evlerinde bir ebe yardımıyla doğurmak durumunda kalmıştı. Belediye için çalışan Sevim adındaki ebe Nimet Hanım Mehmet'e henüz bir aylık hamileyken kendisine sağlıklı ve iyi bir erkek çocuk sahibi olacağını söylemişti. Ebeler arasında yaygın bir yöntem olan bu tahmin konuşması hem annelere yardımcı olmak, hem de doğum bittiğinde iyi bir bahşiş almak için yapıldığından, Nimet Hanım ebe'nin sözlerini pek de dikkate almamıştı. Fakat ebe'nin ısrarlı kehaneti, 1½ aylık bir bebek olan Mehmet'i ilk kez doktora götürdüklerinde halen Nimet Hanım'ın kulaklarında çınlıyordu. Mehmet tam 63 cm. boyundaydı. Karamürsel'de bir A.B.D. Donanma Üssü vardı. Orada Mehmet'i muayene eden bir doktor Abdullah ve Nimet Okur çiftine, oğullarının Amerikan standartlarının dahi üzerinde bir büyüme göstereceğini söyledi. I. Dünya Savaşı sırasındaki zorlu yıllar sonrasında II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye'de yaşanan kıtlık; bebekler, genç erkekler ve bayanlar için "Amerikan Standartı� kavramını Türk aileleri için son derece önemli bir ölçü birimi haline getirmişti. Bu olaydan yıllar sonra, aynı doktorun bir tatil sırasında Okur ailesiyle karşılaşması ve boyu 2 metreyi aşan Mehmet'i gördükten sonra Nimet Okur'a dönerek "Ben size söylememiş miydim?� demesi ise çok ilginç bir tesadüf ve unutulmayacak bir olaydı.

Bugünkü haline bakarak Mehmet'in kolay bir bebeklik dönemi geçirdiğini ve çabucak büyüdüğünü düşünmek büyük bir hata olur. Neredeyse 1½ yaşına kadar Mehmet oldukça kötü bir öksürükle boğuştu. Doktorların bronşit teşhisi koyduğu bu rahatsızlık, Mehmet'in geceleri uyumasını güçleştirirken, anlaşılamaz bir şekilde öksürük gecenin karanlığı çöktükçe ve zaman geçtikçe daha da kötüye gidiyordu. Ebeveynlerin çok iyi bildiği üzere uyumayan bir bebek aynı zamanda uyumayan aileler demektir. Abdullah Okur'un yoğun ve yorucu iş temposu nedeniyle Mehmet'in yatağının başında 1½ yıl boyunca her gece beklemek anne Nimet Okur'a düştü. Bebeğini uyutabilmek için akla gelebilecek her türlü yöntemi deneyen Nimet Okur denemelerinden bir tanesinde bir nebze olsun başarıya ulaştı. Mehmet'i ayağında sallayarak uyutmayı deneyen Nimet Hanım bu uğraşında kısa periyotlar için de olsa zaman zaman başarıya ulaşmanın zevkini ve mutluluğunu yaşadı. Kimi geceler Tanrı'ya 10-15 dakikalık deliksiz bir uyku için yalvaracak duruma gelen Nimet Hanım, Mehmet neredeyse 2 yaşına geldiğinde doktorların verdiği bir haberle sarsıldı. Doktorlar küçük Mehmet'in astım olduğunu söylemişti. Derin bir üzüntü yaşayan Nimet Hanım buna rağmen yılmadı ve bir an önce oğlunu bu hastalıktan kurtarabilmenin arayışına girdi. Aile çevresinde astımı olan bir akraba bulan Nimet Hanım, ondan saf zeytinyağına yatırılmış "damla sakızının Mehmet'e iyi gelebileceğini öğrendi. Saf zeytinyağında tam sekiz gün dinlendirdiği damla sakızını dokuzuncu gün koca bir kaşıkla küçük Mehmet'ine verdi. Bu mucize iksir(!)in yarattığı sonuç ise formülü veren kişiyi dahi hayrete düşürecek nitelikteydi. Mehmet'in vücudu mümkün olan her şekilde solunum yollarındaki balgamı dışarı atıyordu. Nimet Okur o günü oğlunun yeniden doğduğu gün olarak ilan etti.

Artık sağlık problemlerinden kurtulmuş olan Mehmet, günde ortalama 4 litre taze süt içiyordu. Mehmet'in her geçen gün artan iştahı da heybetli bedenine ihanet etmiyordu. Sürekli büyükannesine giderek annesinin hazırladığı porsiyonların kendisine yetmediğinden yakınan Mehmet, daha fazlasını istiyordu. Fatma Hanım ise onun favorisi olan tostu mümkün olan en büyük şekilde hazırlamakla meşgul oluyordu. Büyükannesinin iki, üç ve hatta dört katlı dev tostlarını büyük bir afiyetle yiyen Mehmet, ne var ki kazandığı enerjiyi derslerine kafa yorarak değil, Atari salonlarında vakit geçirerek harcıyordu. O dönemde Türkiye'nin büyük şehirlerinde mantar gibi çoğalan Atari salonlarına diğer tüm çocuklar gibi büyük ilgi duyan Mehmet, gününün büyük bölümünü Atari oynayarak ya da futbol oynayarak geçiriyordu. Ama çocuklar Atari salonlarında değil, ders başında vakit geçirmeliydi. Küçüklüğünden itibaren pratik ve keskin bir zekaya sahip olan Mehmet de bunun pekala farkındaydı. Bu yüzden haylazlıklarını örtbas etmek için okul konusunda elinden gelenin en iyisini yaptı. Okul tarafından eve gönderilen uyarı mesajlarını postacının posta kutusuna atmasını sabır ve dikkatle bekleyen Mehmet, anne ve babası görmeden bunları ele geçirerek imha etmek konusunda uzmanlaşmıştı. Okul çareyi her gün Mehmet'i okula getirmesi için Atari salonuna bir çocuk göndermekte buldu. Ancak Mehmet çocuğu karşısında her gördüğünde sinirlenmeden önce orayı terk etmesini istiyor ve amacına da ulaşıyordu. Devamsızlığının 19. gününde neyse ki okuldan gelen uyarı mesajı Abdullah ve Nimet Okur çiftine ulaştı. O gün mesajın eve ulaşması hayati önem taşıyordu çünkü Mehmet okulu bir gün daha kırmış olsa, bir dönemde 20 gün devamsızlık yaptığı için okuldan atılmış olacaktı.